Kanun Yararına Bozma Yargıtay İçtihatları

Kanun Yararına Bozma Yargıtay İçtihatları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2022/691E. , 2023/209K.

  • HMK Madde 363
  • Kanun yararına temyiz

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 32. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki ihalenin feshi isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince ihalenin feshi talebinin reddi ile şikayetçi aleyhine para cezasına hükmedilmesine karar verilmiştir.

Kararın şikâyetçi vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine İlk Derece Mahkemesince ek karar ile istinaf karar ve başvurma harçlarının kesin süre içerisinde yatırılmadığı gerekçesiyle şikâyetçi vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.

Ek kararın şikâyetçi vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince şikâyetçi vekilinin ek karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı şikâyetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı şikâyetçi vekilince temyiz edilmekle; yapılan inceleme sonucunda gereği düşünüldü:

5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’a paralel olarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yaparak istinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 02.03.2005 tarihli ve 5311 sayılı Kanun ile 2004 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7 nci maddeye göre 5311 sayılı Kanun hükümleri bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır.

5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin birinci fıkrasında bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen ve miktar veya değeri onbin Türk lirasını geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği, ikinci fıkrasında ise temyiz yoluna başvurma ve incelemesinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılacağı belirtilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 447 nci maddesinin ikinci fıkrası “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.” hükmünü içermektedir.

2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin birinci fıkrasında öngörülen kesinlik sınırı, 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi ile 02.12.2016 tarihinden itibaren kırk bin Türk lirasına, 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi ile de 28.02.2019 tarihinden itibaren elli sekiz bin sekiz yüz Türk Lirası’na, 01.01.2020 tarihinden itibaren yetmiş iki bin yetmiş Türk lirasına, 01.01.2021 tarihinden itibaren yetmiş sekiz bin altı yüz otuz Türk lirasına, 01.01.2022 tarihinden itibaren de yüz yedi bin doksan Türk lirasına çıkarılmıştır.

7165 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi ile değişik 2004 sayılı Kanun’un Ek 1 nci maddesi “363 ve 364 üncü maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır” şeklinde düzenlenmiştir.

Somut olayda; şikâyetçi vekilince … İcra Müdürlüğünün 2013/10291 Esas sayılı dosyasında şikâyet konusu taşınmazın satışına ilişkin 12.02.2020 tarihinde yapılan ihalenin feshi talep edilmiş olup, taşınmazın muhammen değerinin 90.000,00 TL ve ihale bedelinin 100.200,00 TL olduğu anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesince şikâyetin reddine karar verilmiş ve ayrıca şikâyetçi hakkında ihale bedeli olan 100.200,00 TL’nin %10’u oranında para cezasına hükmedilmiştir.
Eldeki şikâyet bakımından öncelikle şikâyetçi aleyhine hükmedilen para cezasının temyize konu edilen miktara dahil edip edilmeyeceği hususu değerlendirilmelidir.

Belirtmek gerekir ki 30.11.2021 tarihli ve 31675 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7343 sayılı Kanun’un 27 nci maddesi ile 2004 sayılı Kanun’un 134 üncü maddesinin beşinci fıkrasına eklenen “…İşin esasına girerek, talebin reddine karar verirse ihalenin feshini talep edeni feshi istenen ihale bedelinin yüzde onuna kadar para cezasına mahkûm eder.” şeklindeki düzenlemeden ihalenin feshi talebinin reddi durumunda hükmedilecek para cezası miktarının hâkimin takdirinde olduğu anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, temyiz kesinlik sınırı belirlenirken şikâyet konusunun değeri tespit edilmeli, faiz, yargılama gideri ve para cezası gibi hükmün fer’îleri dikkate alınmamalıdır. Bunun yanında şikâyetçi aleyhine hükmedilen para cezası Hazineye gelir kaydedilmekte ve Hazine tarafından tahsil edilmektedir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında temyiz kesinlik sınırının belirlenmesinde para cezasının göz önünde bulundurulmayacağı açıktır.

Bu itibarla dosya içeriğine göre taşınmazın muhammen değeri ve ihale bedeli direnme karar tarihi olan 19.01.2022 tarihi itibarıyla 107.090,00 TL olan temyiz kesinlik sınırının altında kalmaktadır.

Hâl böyle olunca, şikâyetçi vekilinin temyiz isteminin 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 6100 sayılı Kanun’un 366 ncı maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 352 nci maddesi uyarınca reddi gerekir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Şikâyetçi vekilinin temyiz dilekçesinin miktardan REDDİNE,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine
15.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2022/34E. , 2023/227K.

  • HMK Madde 363
  • Kanun yararına temyiz

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Göle Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı Hazine temsilcisinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. Direnme kararı, davalı Hazine temsilcisinin temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca usulden bozulmuş, Mahkemece Özel Daire ve Hukuk Genel Kurulu kararlarına uyularak neticede davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

2. Karar davalı Hazine temsilcisi ile davalı … temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; … ili …le ilçesi … köyü … Deresi mevkiinde dava dışı … adına tespit edilen 127 ada 1 parsel sayılı taşınmaza kuzeyden komşu olan çayır niteliğindeki taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında dere yatağı olarak tespit harici bırakıldığını, taşınmazın gerçekte dere yatağı olmayıp müvekkilinin babası Binali Karakaya’dan intikal eden ve mirasçılar arasında yapılan taksim ile de müvekkiline isabet eden, otuz yılı aşkın bir süredir müvekkilinin zilyetliği ve tasarrufu altında bulunan bir taşınmaz olduğunu, müvekkilinin kadastro çalışması sırasında taşınmaz başında bulunmadığından 3402 sayılı Kanun’un 7/4. maddesi gereğince itiraz hakkını kullanamadığını, kadastro mahkemelerinde tutanak düzenlenmeyen yerlerle ilgili davalara bakılamadığından askı süresi içinde (12.04.2010-12.05.2010) tescil davası açma zorunluluğunun doğduğunu ileri sürerek, dere yatağı olarak tespit harici bırakılan taşınmazın çayır vasfıyla müvekkili … adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar Cevabı:
5. Davalı …, davaya cevap vermemiş, keşif sırasında davalı temsilcisi; açılan davaya bir diyeceğinin olmadığını, davacının davasında haklı olduğunu beyan etmiştir.

6. Davalı Hazine, davaya cevap vermemiş, 16.07.2010 tarihli ikinci celsede temsilcisi; davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:
7. Göle Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.01.2013 tarihli ve 2010/120 E., 2013/41 K. sayılı kararı ile; davacının ve taşınmazı davacıya intikal ettiren babasının toplam zilyetliklerinin tespit tarihine kadar yirmi yılı aştığının tespit ve mahalli bilirkişiler ile tanık beyanlarından anlaşıldığı, ziraat bilirkişi raporu uyarınca çayır vasfındaki taşınmazın ekilmek suretiyle ekonomik amaca uygun kullanıldığı, davacının zilyetliğinin malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız sürdüğü, keşif sırasında taşınmazın dere yatağı olmadığının gözlendiği, dere ile taşınmaz arasında ciddi eğim ve yükselti farkının bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 2.550,53 m2 büyüklüğündeki alanın yeni bir parsel numarası altında davacı adına çayır vasfıyla tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine temsilcisi temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 29.04.2014 tarihli ve 2014/4285 E., 2014/4994 K. sayılı kararı ile;
“…Mahkemece, çekişmeli taşınmaz bölümünün çayır vasfı niteliğinde olduğu ve lehine tescil kararı verilen davacı yönünden kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile iktisap şartlarının gerçekleştiği kabul edilmek suretiyle hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma, inceleme ve uygulama karar için yeterli bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmaz bölümü, kadastro sırasında dere yatağı vasfı ile tescil harici bırakılmış olduğu halde, taşınmazın niteliği yönünden jeolog bilirkişi aracılığıyla inceleme yaptırılmamıştır. O halde sağlıklı sonuca varabilmek için yerel bilirkişi ve tanıklar ile birlikte uzman fen bilirkişisi, jeolog ve ziraat mühendisinden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, yapılacak keşifte yerel bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın kim tarafından, ne zamandan beri ne şekilde zilyet edildiğine ilişkin maddi olaylara dayalı ayrıntılı bilgi alınmalı, ziraatçı bilirkişiden dava konusu taşınmazın niteliği, halihazır durumu ve öncesinin ne olduğu, dere ile ayırıcı unsur bulunup bulunmadığı hususunda ayrıntılı rapor alınmalı; jeolog bilirkişisinden taşınmazın öncesinin dere yatağı olup olmadığı, dereden kazanılıp kazanılmadığı ve özel mülke konu edilip edilemeyeceği hususu ile taşınmazın her yönden çekilmiş fotoğraflarını içerir ayrıntılı rapor alınmalı, tanık ve yerel bilirkişi ifadeleri de bilimsel esaslara ve maddi bulgulara dayanılarak hazırlanan söz konusu bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, bilirkişi raporları ile tanık bilirkişi beyanları arasındaki çelişkiler giderilmeli, dava konusu taşınmazın bulunduğu yöre itibariyle yalnızca ot biçmek sureti ile kullanılmasının ekonomik amaca uygun zilyetlik olduğu göz önünde bulundurulmalı, bu şekilde davacı yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile iktisap koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenmeli ve bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:
10. Göle Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.01.2015 tarihli ve 2014/217 E., 2015/18 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı:
12. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.04.2017 tarihli ve 2017/16-469 E., 2017/844 K. sayılı kararı ile; “…Somut olaya gelince; mahkemece aslolan kısa kararda yukarıda açıklanan mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmamış sadece “Mahkememiz önceki kararının direnilmesine, sair hususların gerekçeli kararda belirtilmesine” denilmekle yetinilmiş, dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar kurulmamıştır.

Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.

Şu durumda mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmasıdır.

Mahkemenin, yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan biçimde usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan kısa karar usule uygun karar değildir.

Direnme kararının bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle direnme kararı usulden bozulmuştur.

13. Göle Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.06.2019 tarihli ve 2017/266 E., 2019/242 K. sayılı kararı ile; Özel Daire ve Hukuk Genel Kurulunun bozma kararlarına uyularak, mahallinde keşif yapılıp yeni alınan bilirkişi raporları gözetilerek tekrar davanın kısmen kabulü ile 2.550,53 m2 büyüklüğündeki alanın davacı adına çayır vasfıyla tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

14. Karar, davalı Hazine temsilcisi ile davalı … temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, kadastro tespiti sırasında tespit harici bırakılan yer ile ilgili yerel mahkemece hüküm kurmaya elverişli araştırma ve inceleme yapılıp yapılmadığı, jeoloj, fen ve ziraat bilirkişileri marifetiyle mahallinde keşif yapılması ile tespit bilirkişileri ve davacı tanıklarının yeniden dinlenmesinin gerekip gerekmediği, varılacak sonuca göre TMK’nın 713/1. ve 3402 sayılı Kanun’un 14. ve 17. maddeleri uyarınca tescil şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN
16. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle, yerel mahkemece verilen direnme kararının Hukuk Genel Kurulu tarafından usulüne uygun şekilde hüküm kurulmadığı gerekçesiyle usulden bozulması sonrasında, mahkemece hem bu karara hem de Özel Daire bozma kararına uyularak, yeniden yapılan araştırma neticesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması karşısında bu karara yönelik temyiz itirazlarının Hukuk Genel Kurulu tarafından mı, yoksa Özel Daire tarafından mı incelenmesi gerektiği hususu ön sorun olarak ele alınıp değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE
17. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanması gereken 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 429/3 maddesi gereğince mahkemelerce verilen direnme kararlarının temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerekmektedir. Aynı husus Yargıtay Kanunu’nun 15. maddesinde de belirtilmiştir.

18. Bununla birlikte 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Kanun ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 429. maddesine eklenen dördüncü fıkra ile davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin de her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı belirtilmiştir. Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş, direnme kararlarının temyiz incelemesinin yanında davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılması öngörülmüştür.

19. Öncelikle belirtilmelidir ki, HUMK’nın 429/2 (HMK’nın 363/2) maddesinde bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemler açıklanmıştır. Buna göre; mahkeme, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip, dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağı hususunda karar verecektir. Yargıtayın bozma kararına uyulmayarak direnme kararı verilmesi hâlinde bu karara yönelik temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacaktır.

20. Diğer taraftan, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına ve direnilen noktaya münhasır olduğundan, özel olarak bu bakımdan da mahkemenin açıkça ve usulünce direnme ya da uyma kararı vermesi bir zorunluluktur.

21. Bu itibarla bir direnme kararından söz edilebilmesi için, Özel Dairenin bozma kararı ile mahkemenin bozulan ilk hükmü ortadan kalktığından ve geçerliliğini yitirdiğinden, direnme kararında, önceki bozulan hükmün yeniden yazılması ve özellikle önceki bozulmuş olan kararın tekrar edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Mahkeme, eski kararını aynen direnme kararına geçirdikten sonra, sadece eski kararının gerekçesini yasal sınırlarda genişletmek yetkisini haizdir (HUMK m. 429/3). Dolayısıyla gerçek anlamda bir direnme kararının varlığını kabul için; mahkeme, bozma kararından sonra hiçbir inceleme yapmaksızın karar vermeli, sonuçta bozulan ilk kararındaki hükmü oluşturmalı, kararının gerekçesinde de temel olarak ilk kararının gerekçesindeki mantıktan ayrılmamalıdır.

22. Görüldüğü üzere mahkemenin kararına yönelik temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılabilmesi için ya bu kararın direnme kararı olması ya da davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen bir karar olması gerekmektedir. Bunlar haricinde mahkemece verilen kararların temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması söz konusu değildir.

23. Somut olayda; mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin karar Özel Dairece hüküm kurmaya yeterli nitelikte araştırma ve inceleme yapılmadığından bahisle esastan bozulmuştur. Mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle verilen direnme kararı ise Hukuk Genel Kurulu tarafından usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi teknik anlamda bir direnme hükmü de olmadığı gerekçesiyle usulden bozulmuştur. Mahkemece 08.11.2017 tarihli oturumda taraflar dinlendikten sonra Özel Daire ve Hukuk Genel Kurulu bozma kararlarına uyulmasına karar verilmiştir. Uyma kararı sonrasında ise 06.07.2018 tarihinde bilirkişilerin katılımı ile mahallinde keşif icra edilmiş, keşif sırasında mahalli bilirkişiler ve davacı tanığı yeniden dinlenmiş, bilirkişilerin sunduğu raporlar dosya arasına alınarak taraflara tebliğ edilmiş ve anılan araştırmalar neticesinde tekrar davanın kısmen kabulüne verilmiştir. Ortada verilmiş bir direnme kararı bulunmadığından davalı Hazine temsilcisi ile davalı … temsilcisinin bu karara yönelik temyiz itirazlarının Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir.

24. Bu durumda dosya üzerinde Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılacak bir işlem bulunmadığından mahkemece verilen karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Hukuk Genel Kurulunun usulden bozma kararı üzerine mahkemece bozma ilamlarına uyularak verilen karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 01.03.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.